8 Mayıs 2008 Perşembe

Diyarbakırın İlçeleri [ ERGANİ ]

ERGANİ HAKKINDA GENEL BİLGİ

Diyarbakır ilinin en önemli ve eski yerleşim merkezi Ergani ilçesi olarak bilinmekle beraber, Ergani çok eski bir şehir olup kuruluş tarihi belli değildir. Yunus Peygamber’in kurduğu rivayet edilirse de bu söz esaslı bir kaynağa dayanmamaktadır. İlçeye 6 km uzaklıkta bulunan Çayönü (Hilar) şehri harabelerinde yapılan bir kazıda M.Ö.7000 yılına varan kalıntılar çıkmıştır. Buna dayanarak Ergani’nin 9000 yıllık bir tarihi bulunduğunu söyleyebiliriz. Yukarı Mezopotamya’nın sayılı yerleşim birimlerinden biri de Ergani’dir. M.Ö.1220 tarihinde Büyük Eti İmparatorluğu dağılınca büyüklü küçüklü beyliklere ayrıldı. Asur Krallığı devrinde Ergani Asur devletine bağlı kendi başına egemen bir şehir olarak kalmıştır.Tarihte bölgenin ilk yerleşim yeri olan Ergani ilk zamanlardan bu yana Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn, Arsania, Urhana, Aşat isimleri ile anılmıştır. Makam dağından görünümİlçeden görünümİlçe merkezinden görünümİlçe merkezinden görünüm Köy ve merkez olmak üzere 140000 nüfusa sahip olan ilçemiz nüfusunun % 90’inin okuma yazma bildiği tahmin edilmektedir.Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerinde bulunan ilçe, Dicle nehrinin sağ kıyısına 10 km uzaklıkta ve 1526 m yüksekliğinde bulunan yarı sönmüş volkanik Zülküfil (makam) Dağının, derin bir sel yatağına bakan güney doğu tarafı eteklerinde 955 m yükseklikte kurulmuştur. Şehrin en üst kısmında Yüce Meryem adını taşıyan Kargir ve Kubbeli bir kilise vardır. Mucize yaratan eski bir mabed olduğu rivayet edilir.Bunun dışında Kızılca köyünde Enüş Peygamber Mezarı,Zülküfil Peygamber Makamı hala önemini koruyan tarihi yerlerdendir. Halkının tarım,hayvancılık ve meyvecilik ile geçinmektedir

ÇAYÖNÜ

Diyarbakır ili, Ergani ilçesi, Sesverenpınar Köyü, Hilar Kayalıkları yakınlarnda bulunan Çayönü Tepesi, günümüzden 9500 yıl önce M.Ö. 7500 yıllarında kurulmuş, aralıksız olarak M.Ö. 5000 yılına kadar yerleşim görmüş, daha sonra da aralıklarla iskan edilmiştir. Yerleşme bilim dünyasındaki ününü "Esas Çayönü Evresi" olarak bilinen M.Ö. 7500-6500 yılları arasındaki bin yıllık döneme. ait olan kalıntı ve buluntuları ile sağlamıştır Günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı bu dönem, insanların göçebelikten köy yaşantısına, avcı ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri "Neolitik Devrim" olarak da bilinen teknolojik yaşam biçimi, beslenme ekonomist ve insan-doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği Kültür Tarihi ile ilgili buluşlarla birçok "ilki" de içeren canlı ve ilginç bir dönemdir. İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Halet Çambel ile Chicago Üniversitesi’nden Prof.Robert J.Braidwwod’un başlattığı kazılar arkeoloji dünyasında heyecan verici sonuçlara ulaşılmaktadır. Çayönü kazıları, Yakın-Doğu’nun en büyük Neolotik topluluklarından birini ortaya çıkarmaktadır. Her türlü bilimsel tespitlerden geçmiş bulgulara göre, Çayönü bizi, 9.500 yıl önceki yaşamla tanıştırıyor. Avcılık ve toplayıcılık dönemini geride bırakmaya çalışan insanoğlunun üretici ve yerleşik döneme geçişini belgeliyor. Çeşitli evreler halinde ortaya çıkan bulgulardan öğrendiğimize göre, Çayönü sakinleri “bitki yetiştirmeyi ve hayvan beslemeyi” biliyor, belli bir plan anlayışına ve yapı tekniğine göre gerçekleştirilmiş evlerde oturuyorlardı. Ele geçen aletler arasında, obsidyen ve kemik aletler, renkli taşlar ve bakırın işlenmesinden elde edilen iğne gibi çeşitli objeler vardır. Çayönü sakinlerinin buğdayın ilkel türünü yetiştirdiklerini; koyun, keçi, domuz ve köpeği evcilleştirdiklerini; obsidyenden yontma taş aletler yaptıklarını, aşındırma yöntemi ile bazalttan çeşitli öğütücü ve ezici aletler geliştirdiklerini biliyoruz. M.Ö. 7250-6750 tarihleri arasında yerleştirilen ilk köy kuruluşları ortaya çıkartılan yapı tipleri de çeşitlilik gösteriyor. Yuvarlak planı kulübe yapılar, ızgara planlı yapılar, kanallı yapılar ve hücre planlı yapılar. Bu yapılarda; taş temeller, oda, mutfak, depo, kiler, atölye, meydan ve mezarlık gibi giderek özelleşen mekanların oluştuğu da görülüyor. Bilim çevrelerinin tespitlerine göre, Çayönü yalnız Anadolu değil bütün Güneybatı Asya ve Eski Dünya’da günümüzden 9 bin yıl önce ortaya çıkan “İlk karma besin ekonomisini gerçekleştirilen insan topluluklarının yaşadığı yer olarak kabul edilir. Geliştirdikleri özgün mimari kadar, kullandıkları aletler, hem bir ekonomik hayattan hemde bir kültürel çevreden söz edilmesine kaynak olmaktadır.

Diyarbakırın İlçeleri [ ÇÜNGÜŞ ]

ÇÜNGÜŞ İLÇEMİZ TARİHÇESİ

Çüngüş ilçesinde yörenin dağlık olması, verimli topraklarının bulunmaması ve ulaşım zorluğu gibi nedenlerle yerleşim tarihi çok eskilere uzanmamaktadır. Yörede ilk belirli hareket 1040 yılında Türkmen boyları tarafından yapılan akınlarda görülmeye başlanmıştır.Çüngüş 1183 tarihinde Artukluların eline geçmiş ve Hindistan’a giden İpek Yolu güven altına alınmıştır. 1475 yılında ilçede Tekkale, Kömeağaç, Pegler adında üç mahalle kurulduğu ve manastır yapıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.Çüngüşte devlet otoritesini sağlayan Kapıkıran Mehmet Ali paşa yöreyi Çün-Guş tutarsız olarak nitelemiş ve yöreye bu adın verilmesine sebep olmuştur.Yörede daha çok Ermenilerin yaşadığı bilinmektedir. Ancak Ermeni isyanlarından sonra Ermenilerbölgeden ayrılarak Lübnan tarafına göç etmişlerdir.İlçemiz 1880 tarihinde Elazığ İli Siverek Sancağına bağlı bir bucak yapılmıştır. 1883 tarihli Diyarbakır Salnamesindeki kayıtlardan Çüngüş'ün Ergani-Maden Sancağına bağlı Çermik ilçesinin bir bucağı olduğu anlaşılmaktadır.Daha sonraları Balkan ve Birinci Dünya Savaşları nedeni ile nüfus azalmasından dolayı köy durumuna düşen Çüngüş çevre şartları ve günün getirdiği ihtiyaçlar üzerine 1953 yılında ilçe haline getirilmiştir.Diyarbakır, Malatya, Elazığ ve Adıyaman İllerinin sınır kesişim noktasında bulunan ilçe Diyarbakır'a 117 Km. uzaklıkta olup, köklü bir kültürel geçmişe sahiptir.Çüngüş'ün tarihi Türklerin Anadolu'yu yurt edinmek için başlattıkları akınlarla başlar. Çünkü yörenin dağlık ve engebeli oluşu, ulaşım zorluğu ve verimli toprakların azlığı nedeniyle insanların ilgisini çekmemiş bu nedenle ilçe tarihinin çok eskilere gitmediği görülmektedir.Türkiye tarihi kaynaklarına göre 1040 yıldan itibaren yapılan Türkmen boylarının akınlarından sonra Çüngüş yöresinde hareketlilik görülmüştür. Türkmenler Çüngüş bölgesine zamanla yerleşmiş burada bulunan yerli halkla bütünleşerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. (Süryani, Süryeli Misel Malatya Patriğidir. Anadolu'ya ve bilhassa Malatya, Adıyaman ve bugünkü Fırat havzasına yapılan Türk akınları hakkında yazdığı eserinde geniş yer vermiştir.)Çüngüş 1085 Yılında Diyarbakır bölgesine egemen olan Büyük Selçuklu devletinin etki alanı içine girmiş daha sonra yöre Suriye Selçuklularının topraklarına katılmıştır. Bugünkü Çüngüş yöresi 1183 yılında Güneydoğuda hakimiyet kuran ve ilk Türk beyliklerinden sayılan Artukluların egemenliği altına girmiştir. Çüngüş bu sıradaki konumu nedeniyle ipek yolu üzerinde bulunduğundan gün geçtikçe önemi daha da artmıştır. Hatta Artuklular Çüngüş'ün konumu nedeniyle ipek yolunun önemli bir kısmım güvence altına almışlardır, İpek yolu üzerinde bulunması yöreyi cazip hale getirmiş yapılan İmar faaliyetleri, küçük çaplı imalathaneler sayesinde yöreye canlılık gelmiş nüfus artmıştır. Çüngüş kasabasının Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde Kale, Pekler ve Kömağaç yerleşimlerinin birleştirilmesiyle kurulduğu tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Şemsettin Samı, Kamusül Alanı' da Çünguş'ten, Diyarbakır vilayetinin Ergani Madem sancağının Çermik kazasına bağlı bir bucak olarak söz eder.1518’ de tutulan ilk Osmanlı tahrir defterinde Diyarbakır eyaletinin on iki sancağı kayıtlıdır. Ergani Madem Sancağı da bunlardan biridir.1596 Yılında yanındaki maiyeti ile birlikte Çüngüş'e gelen Osmanlı Paşası Kapıkıran Mehmet Alı Paşa yörenin kalkınması için büyük çaba sarf etmiş dağınık Çüngüş yerleşmesine son vererek toplu bir şehir gömmüşü kazandırmıştır. Mehmet Alı Paşa yöredeki yerli ermeni ve Türklerle bütünleşmiş yaptığı çalışmalarla yörede içme suyu ve ulaşım şebekesinin temelini atmıştır. Yöredeki bir çok yerleşim biriminin isminin Ermenice oluşu Ermenilerin Türklerle uzun süre beraber yaşadıklarını göstermektedir. (Eylos, Ağut, Arguna gibi) Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusu iyice azaldığı için köy statüsüne indirilen Çüngüş, 1934'te tekrar bucak statüsü kazanmış ve Diyarbakır iline bağlanmıştır. 3 Mart 1953 tarihli Resmi gazetede yayımlanan 6068 Sayılı Kanunla ilçe olmuştur.

Diyarbakırın İlçeleri [ ÇERMİK ]


ÇERMİK İLÇESİ

Çok eski bir tarihe geçmişe sahip olan Çermik bölgesi, çağımızda anayol kavşaklarından uzakta kaldığından bağrında sakladığı çok güzel ve sağlam mimari eserlerine rağmen henüz gereği gibi araştırılmadan durmaktadır. Bu siteyle bir amacımız da güzel yurdumuzun bu şirin ve tarihi köşesini her yönüyle tanıtmaya çalışmaktır. Çermik bölgesi ilk çağlardan günümüze kadar değişik medeniyetlere beşiklik etmiştir. Dünyada ilk uygarlıkların Mezopotamya (Dicle ve Fırat arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığını düşünürsek, Çermik’in tarihi daha bir önem kazanmaktadır. Çermik’in geniş tarihçesi Harput ve Diyarbakır’dan bahseden kaynaklardan daha geniş bir şekilde incelenebilir. Çünkü batıdan derin ve yol vermez yatakla Fırat’ın Malatya bölgesinden ayırdığı Çermik bölgesi, tarih boyunca bu iki ana şehre (Harput ve Diyarbakır) hakim olan devletlerin idaresinde kalmıştır. Çermik tarihi gelişimi içinde kronolojik olarak şu medeniyetlerin etki alanında kalmıştır.

1-) Hurri Mitanni Dönemi (M.Ö. 3500-1260)
2-) Asurlular Dönemi (M.Ö. 1260-775)
3-) Urartular Dönemi (M.Ö. 775-736)
4-) Asurlular Dönemi (ikinci defa) (M.Ö. 736-653)
5-) İskitler Dönemi (M.Ö. 653-625)
6-) Medler Dönemi (M.Ö. 625-550)
7-) Persler (M.Ö. 530-331)

Ekonomi

İlçemizin ekonomisi, büyük ölçüde termal turizme, tarım-hayvancılığa ve mermerciliğe dayalıdır. İlçedeki termal kaplıcalar, yılda 200 ile 250 bin ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Özellikle, haziran-eylül döneminde önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu da ilçe halkı için önemli bir gelir kaynağıdır. Çermik’teki köy çiftçi aile sayısı 4500, ilçe merkezi çiftçi sayısı 800, toplam çiftçi aile sayısı 5300’dür. Çiftçi kayıt sistemi ile resmi olarak kayıt altına alınan çiftçi aile sayısı 3384’dür. İlçemizin ekilebilir tarım alanı 362.160 dekardır. İlçenin toplam alanının 145.720 dekarını çayır-mera, 213.340 dekarını orman, 310.475 dekarını tarıma elverişsiz alan oluşturmaktadır. Çermik’e bağlı 1 belde, 76 köy ve bu köylere bağlı 38 mezra bulunmaktadır. Köy hane sayısı 4545 olup, nüfusun % 88’i tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, darı, mercimek, nohut ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Bazı köylerde ise pirinç, Antep fıstığı, üzüm yetiştiriciliği ve seracılık giderek yaygınlaşmaktadır. Hayvancılıkta ise genellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Ancak büyükbaş hayvancılık ve arıcılık da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Çermik’in önemli gelir kaynaklarından biri de mermerciliktir.1990 yılından sonra bölgedeki mermer yataklarının işlenmesiyle hem yeni iş sahası açılmış hem de ilçeye ekonomik canlılık gelmiştir. İlçemizin genelinde 900 civarındaki Geçici Köy Koruyucusu (GKK) bulunmaktadır. Bu vatandaşlarımıza ödenen maaşlarla hem ailesine, hem de Çermik ekonomisine katkı sağlamaktadır. Yurt dışında yaklaşık 7.000 Çermikli hemşerilerimiz bulunmaktadır. Hemşerilerimiz daha çok Almanya, Hollanda, Belçika Avusturya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde çalışmaktadırlar. Bu vatandaşlarımız gerek Çermik’teki yakınlarına gönderdikleri döviz ile gerekse yıllık izinlerinin çoğunluğunu Çermik’te geçirdikleri zaman ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamaktadırlar.


Nüfus

2000 Genel Nüfus sayımına göre Çermik İlçesinin toplam nüfusu 45.570’dir. İlçe merkezinin nüfusu ise 16.056’dır. İlçe merkezinin az fakat düzenli bir nüfus artışı göstermektedir. İlçede doğum oranın fazla olmasına rağmen artışın az olmasının sebebi iç göçtür.

Diyarbakırın İlçeleri [ BİSMİL ]




BİSMİL İLÇESİ

Bismil ilçesi yaklaşık olarak 250- 300 yıl önce Bağdat ve Musul yöresinden göç ederek gelen Türkmen obaları tarafından kurulmuş olup, sonradan bu göçe Konya çevresinden gelen Türkan aşireti de katılmıştır.Yaklaşık 300 yıllık bir mazisi olan Bismil, Bismil adlı bir kişinin önderliğinde Bağdat ve Musul’dan gelen Türkmenler tarafından kurulmuştur.En eski mezar taşları 270-350 yıllıktır.1925”li yıllarda nahiye olan Bismil”e o tarihlerde 74 köy bağlı idi ve nüfusu 889 olup,173 ev bulunuyordu.Bismil’in etrafındaki köylerden Türkmenacı, Köseli, Tezekli,Darlı,Seyithasan, Ambar, Korukçu, Babahaki, Çöltepe, Yukarı Kengerli, Şarabi, Karaahmetli, Mollafeyat ve Baharlı da birer Türkmen yerleşim yeri idi.1936 yılında Diyarbakır’ın altıncı ilçesi olan Bismil,Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Diyarbakır iline bağlı en büyük ilçedir. Kuruluşu yeni olmakla beraber, son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar neticesinde tarihinin çok eskilere dayandığı anlaşılmıştır. İlçenin merkezinde eski kalıntılara rastlanmamakla beraber, İlçe yakınlarında bulunan bazı köylerde çok eski yerleşim ve ören yerlerine rastlamak mümkündür. Eski adı Bahremki veya Tepe-i Barava olan Tepe Beldesi tarihi kalıntıların ve eski yerleşim yerlerinin bulunduğu bir beldedir. Bu Beldemizin güney doğusunda bulunan ve yüksekliği 100 metre olan Cimşit Höyüğünün üstünde her devre ait çanak, çömlek, iri tuğla ve kiremit parçaları ile taştan yapılmış gülleler bulunur. Bu höyüğün üstünde Şeyh Mehmet Ziyareti (türbesi) vardır. (Basri KONYAR Diyarbakır Yıllığı 1936)Bismil’in yanı başında bulunan Aralık köyünde de tarihi kalıntılar mevcuttur. Bu köyün güneyindeki Doruç ve hazine kumu mevkiinde tarihi kalıntılara rastlanmıştır. Kurmuşlu çayı ile Dicle nehrinin birleştiği yerde yapılan kazılarda Asurlulara ait bazı eserler bulunmuştur. Bundan 4.000 yıl önce(M.ö.2000) Asurlular ile Huriler arasında Dicle ovasının paylaşımı ve Mezopotamya üzerinde egemen olma isteğiyle sürekli savaşlar meydana gelmiştir. Asurlular şimdiki Üçtepe köyünde bulunan ve halen çok büyük bir kısmı tepe altında bulunan büyük bir saray yaparak,burayı Hurilere saldırıda ileri üs karakolu olarak kullanmışlardır. Bu sarayın adı Tuşpa olup, Asur kralı Asurbanipal tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu Sarayın bulunması 1865 yılında ünlü İngiliz seyyahı Taylor'un Bismil'e gelerek Üçtepe höyüğü üzerinde yapmış olduğu kazıda Asurca yazılı iki dikilitaş'ı bulması ile başlamıştır. İngiliz seyyah Taylor,bulduğu bu dikili taşları alarak Dünyaca ünlü en büyük müze olan Biritish Müzesine götürmüş ve halen bu kitabeler orada sergilenmektedir. İşte bu dikilitaşların müzede sergilenmesi ile dünyanın gözü İlçemize çevrilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Ana Bilim Dalı Profesörlerinden Sayın Veli SEVİN'İN başkanlık ettiği 12 kişilik bir kazı heyeti ilçemize gelerek bu höyük üzerinde kazı ve incelemelere başlamıştır. Yapılan 4 kazı sonucunda 1989 yılında dünyanın harikalarından sayılan ve 6 metre kalınlığında ve adı tarihte Tuspa olarak geçen büyük bir Asur Sarayının kalıntıları bulundu. Yine bu kazılarda Huriler, Asurlular, Romalılar ve Helenistik çağa ait bir çok altın,bronz heykeller, çeşitli paralar,cam eşyalar ve çok sayıda tarihi eserler bulunmuştur. Bulunan bu eserler halen Diyarbakır Müzesinde sergilenmektedir. Ancak daha önce bulunan dikilitaşlar Kitabeler) ne yazık ki ülkemize getirtilememiştir. Bu höyüğün dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu ve bulunan sarayı Asurlara ait dünyanın en büyük casusluk merkezi olduğu kazılarla ortaya çıkarılmıştır.(Bu yazı Bismil Haber Gazetesinin 1989 yılında yayınlanan 47.sayısından alınmıştır.)Asurlar stratejik önemi bulunan bu sarayı Şimdiki Diyarbakır'a bağlamak için Üçtepe ile Ambar beldesi arasında bulunan Dicle nehri üzerine bir karayolu köprüsü yaptırmıştır. İpek Yolunun güney kolu bu köprü vasıtası ile yapılmakta idi. Bu köprünün kalıntılarının halen Dicle altında mevcut olduğu ,taşlarının da demiryolu köprülerinde kullanıldığı rivayet edilmektedir. Asurlar M.Ö. 1050 yılında Hurileri büyük bir yenilgiye uğratarak Mezopotamya’nın içlerine çekilmelerini sağlamıştır. Bu savaşta Dicle nehrinin insan kanından dolayı kırmızı aktığı rivayet edilmektedir. Asur Orduları yaptıkları her seferde hem Huri,hem de Urartu medeniyetlerine büyük zarar vermişlerdir. Asur Kralı Salmanasar'ın Tuspa'da ortaya çıkarılan ve kendi adına diktirdiği ve halen Londra Biritish müzesinde sergilenen iki dikilitaşta (kitabede),"Güzel Fidanlıkları dağıttım, dillere destan asma bağlarını tahrip eyledim, bahçeleri ve eşsiz güzellikteki sarayları atlarımızın ayakları altında ezdim, sazlık kadar sık ormanları yaktırıp kestirdim" sözlerine rastlanmıştır. Daha sonra Huriler toparlanarak Asurlulara büyük bir saldırı düzenleyerek Asurluların Diyarbakır havalisi üzerindeki hakimiyetine son vermiştir. İşte bu nedenle halen ilçemizin bulunduğu çevre çok eskilerde de çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Bağdat’ta elde edilen bazı arşivler doğrultusunda Ilısu Barajı suları altında kalacak olan Bismil’e bağlı Bozçalı köyündeki Cano Tepesi, Köprübaşı, Aşağısalat, Kenantepe, Yukarısalat, Şahin Tepesi, Körtik Tepesi, Demirhöyük, Ziyaret Tepesinde kazılar yapılmış ve bir çok eser kurtarılmıştır.

COĞRAFİ YAPI


Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve bağlı bulunduğu Diyarbakır ilinin doğusunda yer alan ilçenin yüzölçümü 1.748 KM2 olup, Deniz seviyesinde yüksekliği 550 Metredir.Bismil İlçesini Kuzeyinde Silvan ilçesi,Doğusunda Batman ili,Güneyinde Savur ilçesi, Güneydoğusunda Gercüş ilçesi,Güneybatısında Çınar ilçesi ve Batısında Diyarbakır ili bulunmaktadır.Diyarbakır il merkezine uzaklığı 55 Km.dir.Haydarpaşa-Kurtalan demiryolu ilçemizden geçmektedir.İlçe genelinde önemli yükseltiler olmayıp sadece Kuzey, Güney ve Güneydoğu istikametinde hafif tepeler bulunmaktadır. Bunlar Kuzeyde, Kırkpınar tepesi 625 metre Güneyde Orta Tepesi 588 metredir. Kızıl yar sırtı 600 rakımlı tepeleri mevcuttur.İlçeyi Kuzey, Güney yönünde adeta 2’ ye ayıran Dicle nehrinin hayatiyet kazanmasında büyük rol oynayan önemli çaylar; ilçenin Güney bölgesinde, Göksu çayı, Kurmuşlu çayı ve Savur Çayı, Kuzey bölgesinde ise Ambar çayı, Pamuk çayı, Salat çayı ve Batman ili ile Bismil ilçesi arasında tabii sınır oluşturan Batman Çaylarıdır. Bu çaylar ilçe ekonomisinde hayati önem taşımaktadır.İlçede yıllık yağış ortalama miktarı 1 M2 ye 450 mm dir. Yıllık yağış % 20 sonbahar, % 42 Kış, % 36 ilkbahar % 2 yaz mevsiminde olmaktadır. Yaz ayları çok az yağış almaktadır. Ortalama yıllık yağışlı gün sayısı 48 gündür. Kar yağışı nadiren görülmekte olup bazen 15 cm yi bulmaktadır. Kar’ın yıllık yerde kalma süresi 6 gündür. Yıllık ortalama sıcaklığı da 16 derecedir.


YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ


Yerleşim alanı düzlük olup,Dicle Ovasının verimli topraklarına sahiptir. Dicle nehri ilçemizin ortasından geçmektedir. Kuzeyinde ve güneyinde hafif tepelikler bulunmaktadır. İlçe Bahremki ovasında kurulmuştur. Mardin Eşiği Dağları ilçemizin güneyinden geçmektedir. Bu dağlara halk arasında kalleş dağlar adı verilmektedir. Çünkü Akdeniz’den ve Ortadoğu’dan gelen sıcak hava akımının İlçemize girmesini engellemektedir.Güneydoğu Toroslar ilçemizin kuzeyinden geçerek,kuzeyden gelen soğuk hava kütlelerinin ilçemize girmelerini engelleyerek kış sıcaklıklarının yüksek kalmasını sağlamaktadır. Kızıltepe ve Şanlıurfa'da tropikal bitkilerin yetişmesine karşılık tam bir karasal iklime sahip olan ilçemizde Akdeniz'e özgü bitkiler yetişmemektedir. İlçemiz sınırları içersinde ormanlık alanı yoktur. Mevcut olan ağaç kümeleri, genellikle dere kenarlarındaki söğüt ve kavaklar ile bahçe içlerindeki dut, kayısı ve akasyalardan oluşur.

AKARSU VE GÖLLER

İlçemizden Dicle Nehri geçmekte olup,bu nehre irili ufaklı bir çok çay ve dere dökülmektedir. Bu çayların en önemlileri, Pamuk Çay,Göksu Çayı, Kurmuşlu Çayı, Kuru Çay,Ambar Çayı, Caferi Çayı ve Salat çayıdır. Göl yönünden oldukça şansız olan ilçemizin tek gölü mevcut olup, bu göl Çöltepe köyü yakınlarında bulunmaktadır. Çöltepe ile Gültepe arasında bulunan bu gölün kaynağı hakkında hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Bu göl ile ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan en önemlisi çiftçinin biri camuslarını sulamak için gölün kıyısına getirir. Bu arada camuslar suya dalarlar. Çiftçi bunların çıkmasını bekler, çıkmazlar birkaç gün sonra Aşağı sazlık yakınlarında Kaniya Kabı denilen kaynaktan çıktığı rivayet edilir. Bir başka rivayet te bu gölde yarısı kız yarısı balık olan bir mahluk bulunduğudur. Zaman,zaman gölün kıyısına çıkıp saçını taradığını görenler olmuştur diye rivayet edilmektedir. Çakıllının güneyinde ikiz göl diye anılan iki göl daha mevcuttur. Bunlarla ilgili olarak ta değişik rivayetler mevcuttur. Yine bunlardan en önemlisi atını sulamak için gölün kıyısına getirir. Merasının iyi olduğunu gören çiftçi atını otlamaya bırakır. Atı kızgınlığa gelmiştir. Bir ara bakar ki gölden bir at çıkar ve kendi atı ile çiftleşir. Adam buna sevinir. Bir yıl sonra atı çok mükemmel bir tay doğurur. Adamın atı tekrar kızgınlığa geldiğinde onu tekrar o gölün kıyısına getirir. Kısrağının tekrar çiftleşmesini beklerken yine aynı at gölden çıkar bu sefer çiftleşeceği yerde tayı alıp götürür. Çiftçi belli zaman aralıklarıyla gelir ama ne tayını görür nede gölden çiftleşmek için çıkan atı görür. Bu yüzden o göle at gölü de denir. .Derinliği yer,yer 15 metreye yaklaşan gölden sulama amacı ile yararlanılmaktadır



Diyarbakir Tarihi

En eski medeniyetlerin kurulduğu “Mezopotamya” ile “Anadolu” medeniyetlerinin geçiş bölgesinde olan Diyarbakır’ın târihi çok eski devirlere uzanır. Çayönü Tepesi kazılarında, dünyânın en eski köyü bulunmuştur. Hitit İmparatorluğunun bir parçasıyken Hurri-Mitanni Krallığına dâhil olmuş, zaman zaman Babil ve Asuriler arasında (M.Ö. 1400) el değiştirmiştir. Asurlular devrinde bölge vâlilik merkeziydi. Daha sonra bölgeye Medler ve peşinden de Persler hâkim oldular. M.Ö. 4. asırda İskender, bu bölgeyi ve İran’ı Makedonya Krallığına kattı. İskender’in ölümünden sonra kısa bir müddet Selevkoslar İmparatorluğunun hâkimiyetinde kaldı. Tekrar târih sahnesine çıkan Partlar, bölgeyi ele geçirdiler. Mîlâttan sonra bir ve ikinci asırlarda bu bölge için Romalılar ve Partlar arasında çok kanlı savaşlar oldu. Romalılar bölgeye hâkim oldular. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu parçalanınca, Anadolu gibi bu bölge de Doğru Roma (Bizans) payına düştü. Partların halefi olan Sâsânîler, bölgede, hâkimiyet mücâdelesini devâm ettirdiler. Hazret-i Ömer’in halîfeliği zamânında İran (Acem-Sâsânî) İmparatorluğuna son verildi. 639 senesinde hazret-i Ömer’in emri ile İyaz ibni Ganem kumandasındaki İslâm ordusu Diyarbakır (Amid)ı ve çevresini fethetti. Bu İslâm ordusunun kumandanlarından olan Hâlid bin Velid, Amid’e (Diyarbakır’a) ilk giren komutandı. Muhâsarada oğlu Süleymân ile sahâbelerden hazret-i Sâsaa şehid oldular. Diyarbakır bir eyâlet olarak İslâm devletine bağlandı. 869 senesinde Emir Îsâ, Abbâsî halîfelerinin umûmî vâlisi olarak tâyin edildi. Fakat Emir Îsâ, halîfeye bağlı olarak bağımsızlık îlân etti. 869-899 arasında 30 sene Şeyhiler Hânedânı olarak Emir Îsâ, Emir Ahmed ve Emir Muhammed bölgede hüküm sürdüler. Halîfe Mütazıd, Amid’e gelip Şeyhiler Hânedânını ortadan kaldırdı. Bir müddet bu bölgeye Hamdânîler hâkim oldularsa da, 990 senesinde bölgeye hâkim olan Mervânîler, 1096 senesine kadar saltanat sürdü. Alparslan 1071 Malazgirt Zaferinden bir sene önce Diyarbakır’a geldi. Mervânîler, Selçuklulara tâbi oldu. Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra bölge, Suriye Selçuklularına kaldı. Bir süre sonra da Diyarbakır ve havâlisine İnaloğulları hâkim oldular. 1138’den sonra Vezir Emir Nisan idâreyi ele geçirdi. Selâhaddîn Eyyûbî, 1183’te Diyarbakır’ı aldı ve Hısn Keyfa Emiri Artuklu Nûreddîn’e verdi. Artuklular 1232 senesine kadar hüküm sürdüler. 1232’de Eyyûbî Sultânı Melik Kâmil Diyarbakır’ı ele geçirerek Artukoğullarına son verdi. 1240’ta Anadolu Selçukluları Diyarbakır’ı aldılar. Eyyûbî Emiri Melik Kâmil, 1258’de Diyarbakır’ı Selçuklulardan geri aldı. 1259’da şehir, İlhanlılara geçti. İlhanlılar, bölgeyi Artukoğullarına bıraktılar. 1401’de Timur Han, Diyarbakır’ı Akkoyunlu Karayülük Osman Beye verdi. Karayülük Osman Bey Akkoyunlu Devleti başşehrini Diyarbakır yaptı. Uzun Hasan, başkenti Tebriz’e götürdü. İran Safevî Sultanı Şah İsmâil, 1507’de Akkoyunlu Devletini ortadan kaldırarak Diyarbakır’ı ele geçirdi. 1507-1515 arasında Türk-Memlûk-Mısır-Suriye-İran-Safevî arasında bu bölge için mücâdele devâm etti. Fakat halkın çoğunluğunu Türkler teşkil ediyordu. Osmanlı hükümdârı Yavuz Sultan Selim Han, 1515’te Diyarbakır’ı ve bütün Güneydoğu Anadolu’yu Osmanlı Devleti topraklarına kattı. O târihten bu yana hiç istilâ görmedi. Osmanlı devrinde Diyarbakır eyâlet (beylerbeyilik) idi. Kendisine bağlı 24 sancağı (vilâyeti) bulunuyordu. Bu eyâletin kapladığı alanda bugün Diyarbakır, Elazığ, Siirt (Kığı hâriç), Bingöl, Mardin, Tunceli ve (Birecik hariç) Şanlıurfa bulunmaktadır.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Diyarbakırdaki Etkinlikler [ Karpuz Festivali ]

Akkoyunlu Devleti'nin çöküşü üzerine Diyarbakır ve çevresi 1507'den itibaren Şah İsmail'in idaresine geçmişti. Halk bu idareden memnun değildi. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yapıan Çaldıran Savaşı'na Diyarbakır Valisi Ustaclu Muhammed Han da katılmıştı. Bu savaşta Şah kuvvetleri büyük bir hezimete uğramış, Ustaclu Muhammed Han da ölmüştü. Bunu fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Şah'a bağlı olanlar dışarı atıldı. Diyarbakır ve çevresinin Osmanlı Birliğine katılması ve bununda gerçekleştirilmesi için de büyük ilim ve devlet adamı Bitlisli İdris'in aracılığına başvurulması kararlaştırıldı. Bu ayaklanmayı haber alan Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim'in orduları ile Çaldıran bölgesinden ayrılmasından sonra Diyarbakır şehrinin yeniden fethi için maktul Muhammed Han'ın kardeşi Karahan komutasında büyük bir ordu gönderdi. İran ordusu Diyarbakır'ı kuşattı. Kuşatma ve savaş bir yıldan fazla sürdü. Şehir halkı büyük bir cesaret ve kahramanlıkla kendini savunuyordu. Nihayet Bıyıklı Mehmet Paşa idaresindeki Osmanlı ordusu şehir halkının yardımına gönderildi. Bunu haber alan Karahan kuşatmayıbırakarak Sincar dağlarına çekilmek zorunda kaldı 10 Eylül 1515'te Pazartesi günü Osmanlı ordusu şehre girdi. Kale burçları Osmanlı bayrakları ile süslenmiş , kale kapıları açılarak halk büyük bir sevinç ve törenle orduyu karşılamıştı. Böylece Diyarbakır ve çevresi Osmanlı Birliğine kendi arzu ve isteğiyle katılmış oldu. Bu katılış her yılın Eylül ayında düzenlenen ve günlerce süren büyük şenlik ve törenlerle kutlanıyordu. Bu kutlama şenlikleri XIX. yüzyıl sonlarına değin süre gelmiştir. Bu kutlamalar şehre eskiden yarım saat mesafede bulunan şimdi ise şehir merkezi sayılan Ali Pınarı'nda olurdu. Her yıl bir panayır kurulur, 15 gün kadar şehrin bütün dükkanları kapanır panayır yeri bir mahşer halini alırdı. Bu panayırda çeşitli şenlikler düzenlenirdi. Panayır tertip olunan yerlerde etraftan gelen 15-20 kadar saz şairlerinin baş tarafına Hacı Civa geçer. Büyük lüleli çubuğunu doldurup içerdi. Ekseriya irticalen inşad eylediği şiirlerini okur, bu arada Aşık Ömerleri ve Gevherileri de hatırdan çıkarmazdı. I. Dünya Savaşı'nın bütün yurdu saran perişanlığı arasında bu güzel gelenekte unutuldu. Diyarbakır'ı tekrar tanıtmak için, şehrin ticaret ve ekonomik hayatına bir canlılık kazandırmak ve bilhassa iç turizm yönünden büyük faydalar muhakkak olan bu tarihi geleneği yeniden yaşatmak amacıyla her yılın 23 Eylül'ünde başlayıp bir hafta sürecek olan Karpuz Festivali düzenlemeye karar verilmiştir. Karpuz Festivali ilk olarak 1966 yılı 23 Eylül'ünde yapılmıştır.

Diyarbakırda Eğitim

Diyarbakır'da yüksek öğrenimin temelini Eğitim oluşturmaktadır. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak 1962-1963 öğrenim yılında öğretime başlamıştır. Arkasından Tıp Fakültesi 1966 yılında Ankara Üniversitesine bağlı olarak açılmış ve Ankara'da öğretimine başlanmıştır. Arkasından Tıp Fakultesinin öğrencileri Ankara'dan Diyarbakır'a gelerek ( 17.1.1969 ) öğrenimlerine eski Şehitlik Semtinde bulunan Hıfzısıhha Müdürlüğü, yani Sağlık Müdürlüğüne bağlı Hekimevinde başlanmıştır. 1974 yılında Fen Fakultesinin kurulmasıyla Diyarbakır Üniversitesi kurulmuştur. Arkasından Diş Hekimliği Fakultesi ( 1976 ) Üniversiteye bağlı olarak Şanlıurfa Ziraat Fakultesi kurulmuştur. 2547 sayılı yasanın çıkmasıyla Diyarbakır Üniversitesinin adı, " Dicle Üniversitesi " olmuştur. Hukuk Fakyultesi, Eğitim fakultesi, Mimarlık- Mühendislik fakultesi, Siirt Eğitim Fakultesi, İlahiyat Fakultesi, Veterinerlik Fakultesi sırasıyla açılmışlardır. Ayrıca ; Rektörlüğe bağlı olarak üç enstitü ve 6 Meslek Yüksek Okulu, 6 araştırma merkezi ve 3 vakıf vardır. Dicle Üniversitesinde Öğretim Eleman Sayısı : 815 Dicle Üniversitesinde İdari Personel Sayısı : 1536 Dicle Üniversitesinde Öğrenci Sayısı :1078 Diyarbakır tarihi süreç içinde bir eğitim-öğretim merkezi olmuştur. Klasik anlamda yapılan eğitim camilerde yapılırken; bazı merkezlerde medreseler kurulmuştur. Bu medreseler de Üniversite anlamına gelen eğitim-öğretim yapılmaktaydı. Türkiye'de batılı anlamda eğitim-öğretimin başlamasının ardından, Diyarbakır'da da bu bağlamda 6 ilkokul açıldı. Ayrıca 1898' de ilk (bugünkü anlamda ) ortaokul açıldı. Sonraları (1919 ) lise haline geldi. Bu okul 1932 yılında lise olarak (Ziya Gökalp Lisesi ) eğitim-öğretime başladı. Bu okul şu anda Fiskaya’nın üzerinde Süleyman Nazif Ortaokulu olarak hizmet vermektedir. Ayrıca bugünkü Gazi Caddesinin batı tarafında dört yola yakın kısımda bulunan Ziya Gökalp İlkokulu binasında da Subyan Mektebide açılmıştır. Diyarbakır'ın bugünkü projesini çizen ve surdışına ilk resmi binaları yaptıran Kurt İsmail Paşa 1870 yılında kimsesiz çocuklar için "Islahane " yaptırdı. Bu okul zamanında Endüstri Öeslek Lisesi'nin temelini oluşturmuştur. Cumhuriyetin kuruluşu ile ilk, orta, lise ve dengi okul sayıları çoğalma göstererek, eğitim faaliyetleri hızlandı.

Diyarbakırda El Sanatları

Kuyumculuk Sanatı Diyarbakir’in en önemli sanatlarindan birisi kuşkusuz kuyumculuktur. Hala eski tip törelerini sürdüren ailelerden işlenmis ayna, gülabdan, nalin ve ziynet takılarını korumak için Pestahtah” adi verilen gümüs işlemeli sandıklar bulunmaktadır. Kuyumculuk sanatının en büyük ismi 940’ta doğan Ahmet Çelebi’dir. Bu dönemlerde Ahmet Çelebi’nin gerçekleştirdiği altın, gümüş, ve mücevherata ilişkin ürünler büyük ilgi görüyordu. Grift elmaslarla büyük boyutlu olarak yaptiğı “Ay”,”Gün” çalismalari günesle etkilesime girdiginde, meydana gelen isik kümeleri günesin parlakligini son derece etkileyici bir sekilde yeniden üretir, izleyenleri büyülerdi. 675 yilinda Diyarbakir valiligine atanan Hasan Pasa, kuyumculugun yöredeki potansiyelini görünce “Kuyumcular Çarsisi”nin insasina baslama emrini vermistir. Kuyumcular Çarsisi’na Ulu Cami’ye dogru bir kol atarak Ketenciler Çarsisini da ilave ettirmistir. Ahmet Çelebi ve ögrencilerinin ürettigi brosar, gerdanliklar, kiliçlar, hançerleri mücevherler bu Ketenciler Çarsisi’nda satilirdi. Hasan Pasa ayrica bu çarsinin kuzey tarafina kendi adiyla anilan bir hamam yaptirmisti. Mücevherlerin bulundugu çarsilar arasina kapilar yaptirmisti. Her yerden gelen tüccarlar bu kapilar araciligi ile ellerindeki ham taslari kuyumculara satar, yerlerine islenmis mücevherat satin alirlardi. Her tarafi kursunla donatilmis bu kapilar aksamlari kapatilarak çarsi korumaya alinirdi. 1978'de kente sayili zenginlerden Özdemiroglu Osmanli Pasa Vali yayin edilmisti. Osman Pasa'nin da gayretleriyle büyük maddi külfetlere girilerek yedi yilsda tamamlanan çarsinin açilis konusmasinda Ahmet Çelebi'yi "Kuyumcular Reisligi"ne getirmistir. Olgunluk döneminde Ahmet Çelebi tüm ögrencilerini yanina alarak on yil sürecek iki essiz düzenleme gerçeklestirecekti. Bu bahçe betimlemelerinde yapraklarin damarlarina ,yemislerin kabuklarina ve içlerine çok güçlü bir ifade gücüyle degerli taslar yerlestirmisti. Bir yil sonra Bagdat'a götürülen bu çalisma görenleri hayrete düsürmüstü. Mevlana Celalettin Rumi'nin türbesindeki gümüsten yapilmis ikinci kapida tüm isçiligi ile Ahmet Çelebi'ye aittir. 1010 yilinda yitirilen Ahmet Çelebi'nin sanatini,ögrencileri uzun yillar yasatmaya çalismistir. Günümüzde kuyumculuk Diyarbakir'in en önemli sektörlerimizden biridir. Ancak altin isçiligi yapan atölyeler eskiye nazaran parmakla sayilacak kadar az sayidadir. Su anda bu meslegi yürüten Hüseyin Acemoglu'nun ögrencisi Celil Sengül Usta yalnizca Diyarbakir'a özgü olan bu hasir isletmeciligini yapan tek ustadir. Celil Sengül'ün anlattiklarina göre kuyumculuk sanatina emegi geçen birkaç sanatçi söyle siralanabilir: Abdülçelik Sengül,Ibrahim Özçelik,Hüseyin Acemogullari ve Abdulgafur Can. Geçmiste Ermeniler'in,Süryaniler'inde katkilariyla kuyumculukta büyük söz sahibi olan Diyarbakir Altin ustalarinin,az sayida da olsa hala izlerini sürdüren o büyük atelyeler sanki bizleri geçmise baglayan birer köprü gibidirler. BAKIRCILIK Insanoglunun madeni islemeyi ögrenmesi ,insanlik tarihinin en büyük çalismalarindan biri olmustur. Gerçek madencilik ,madenin isiyla olan iliskisinin kesfi ile baslamistir. Arastirmalardan yöntemin ilk kez Anadolu'da gerçeklestirildigi anlasilmaktadir. BAKIR KAP YAPIM TEKNİKLERİ: Dövme ,döküm.sivama, preste basma olmak üzere dört bölüme ayrilmistir. Kaplarin üzerleri kazima kabartma, zimba teknikleri kullanilarak da çesitli süslemelerle islenmistir. Bu teknikteki süslemelerin araciligi ile güldanlik, ibrik, günlük yasamda ve dügünlerde kullanilan degisik amaçli kaplar, siniler, kaplar, sürahiler, serbetlikler, bardak gibi birçok esyanin yapimina gidilmistir. Büyük bir incelik ve ustalikla islenen bakir isçiligi babadan ogula ve ustadan çirak iliskisi içinde ögrenilir ve bir sonraki kusaga aktarilir. 75 sene öncesinde yasayan bakirci ustalarinin en ünlülerinden olan Diyarbakir’li Haci Abdulkadir, Sait Usta, Sehmus Usta gibi isimler günümüzde de anilmaktadir. Çok katmanli kültürlerin bir arada yasadigi bugün ise yasamaya çalistigi Diyarbakir’da Ermeni ve Süryanilerin yasadiklarini ve Diyarbakir el sanatlarinin nerede ise tamamini olusturdugunu görüyoruz. Günümüzde az sayida kalmis bakir ustalari bu sanati davam ettirebilmek için direnmeye çalisiyorlarsa da hem bu sanatin ögreniminin zor olusu hem de Pazar payinin kisitligi nedeni ile mevcut ustalar dar bir alana sikismistir.

Diyarbakırda Folklor

Diyarbakır, çok zengin ve çeşitli bir folklor yatağıdır. Köyünde, kentinde binbir medeniyetin izlerini görürsünüz, oralarda köklü ve tükenmez bir kültür saklıdır. Karacadağ eteklerinde dokunan kilim ve sicimlerde, heybe, çorap ve keçelerinde işlenen renk renk motifler tarihin derinliklerinden gelme çeşitli sembollerin canlı ve sıcak birer örnekleridir. Diyarbakır’ın Halay, Çepik, Esmer, Delilo, Tik, Gırani, Lorke, Çaçan adını taşıyan halk oyunlarında yöre çocuklarının atadan kalma kahramanlıklarının birer renk cümbüşü halinde şahlandığını görür, bu büyüleyici sihrin çoşkunkuğunda kendinizden geçersiniz. Onların ıstırapları, aşk ve sevinçleri Mani, Maya, Hoyrat ve Türkülerinde dile gelmiştir. Bundan 60-70 Sene öncelerine kadar halk arasında çalgı aleti olarak santur, saz, bağlama, kaval, çağırtma, zil, maşa ve tef kullanılırdı. Darbuka ve zilli tel sonradan bunlara katılmıştır. Bir düğünün ihtişamını ifade ederken “sazlı, sunturlu, ödlü gülablı bir toy (düğün) “ diye anlatılırdı. Bugün, bu çalgılardan çoğu artık bilinmemektedir. Halk oyunları dün olduğu gibi bugün de davul zurna ile oynanır. Diyarbakır’ın kendine mahsus bir musiki tarzı vardır. Her hangi bir toplulukta musiki icra edilirken aşağıdaki sıra gözetilir. Diyarbakır Peşveri, Divan, Muhalif, Kürdi, Maya, Hoyrat, Beşiri, Şirvan, Kesik, Bölgesel Folklor Karekterleri :Yukarıda da kısaca değindiğimiz gibi, Diyarbakır çok zengin ve çeşitli bir folklor yatağıdır. Folklor alanına giren her türde malzemeye sahiptir. Folklor karekterleri itibariyle bölgesel zenginliğini gösteren maniler, hoyratlar, mayalar, türküler, masallar,efsaneler, halk deyimleri, atasözleri, halk adet ve inanışları ciltler dolusu yer tutacak çoğunluktadır.

Diyarbakır Ulu Camii

Anadolu 'nun en eski camisidir. 639 yılında Diyarbakır'a egemen olan müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin (Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah'ın buyruğu ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde birçok kez onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden öğrenmekteyiz. Erken islam döneminin ünlü Şam Emeviye Cami'nin (benzerliklerden dolayı) Anadolu'ya yansıması olarak yorumlanan Diyarbakır Ulu Camii, İslam aleminin 5. ı Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir. Ortadaki büyük avlunun doğu ve batısında yer alan maksureleri, güneyinde Hanifiler Cami'i, kuzeyindeki Şafiiler Camii ve Mesudiye Medresesi ve Caminin batı girişinin hemen yakınındaki Zinciriye Medresesi ile dinsel ve kültürel yapıları biraraya getiren bir yapılar grubu niteliğindedir. Ulu Cami'nin avlu cephelerinde farklı dönemlere ait Mimari bezekler, kabartma ve yazıtlar büyük bir uyum içerisinde yerleştirilmişlerdir. Ki bu da bize sanatın birbiri üzerine eklenerek geliştiği bu yapıda inançların ve hoşgörününde uyum içerisinde geliştiğini ve gelişebileceğini kanıtlar gibidir.

On Gözlü Köprü ( Dicle Köprüsü )

Dicle Köprüsü olarak da bilinir. Diyarbakır'ın eski Silvan yolu üzerinde, Kırklar Dağının eteğindedir. Kentin kuruluşu ve gelişmesiyle ilgili olabilecek bir geçmişi bulunan köprü bugünde aynı hizmeti yapmaktadır. Köprü, yazıtından anlaşılacağı üzere Mervanoğlu devrinde Diyarbakır hükümdarı NiZamüddevle Nasr tarafından H.457 (M. 1065) tarihinde yaptırılmıştır. Dicle Nehri Diyarbakır'lılar için kutsal sayılır ve "Allah 'a giden yol" olduğuna inanılır. Bu inançtaki Diyarbakır'lı kadın ve genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle Köprüsü üzerinde toplanır daha önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak nehire atarlar. Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlar.

Diyarbakırdaki İlkokullar

Şimdi Sizlere Diyarbakır'daki İlköğretim Okullarını söyliyeceğim.

Diyarbakırdaki İlköğretim Okulları :

Mustafa Kemal İlköğretim Okulu
Yenişehir İlköğretim Okulu
Mehmet sabri Güzel İlköğretim Okulu
Mehmetçik İlköğretim Okulu
Huzurevi İlköğretim Okulu
Şehit Polis Mehmet Erçin İlköğretim Okulu
Çelebi eser İlköğretim Okulu
700. Yıl İlköğretim Okulu
Ayşe Numan Konakçı İlköğretim Okulu
Nuriye Çelebi Eser İlköğretim Okulu
Namık Kemal Beyatlı İlköğretim Okulu
Vali Kurt İsmail Paşa İlköğretim Okulu
5 Nisan İlköğretim Okulu
Şair Sırrı İlköğretim Okulu
Tevfik Pehlivan İlköğretim Okulu
Gaziler İlköğretim Okulu

Diyarbakır'a Ait Resimler,Manzaralar









Diyarbakır'ın Önceki Adları

Diyarbakırda Daha Önce Hakimiyet Kuran Devletler Diyarbakırın İsmini Çok değiştirmişlerdi. Şimdi Size Onları söyliyeceğim.

Amida>Amid>Kara-Amid>Diyar-Bekir>Diyarbekir>Diyarbakır

Diyarbakır Liseleri

Şimdi Sizlere Diyarbakırdaki Liseleri Bildiğim Kadarıyla Söyliyeceğim.

Düz Liseler :

Ziya Gökalp Lisesi
Namık Kemal Lisesi
Fatih Lisesi
Yunus emre lisesi
Cizrelioğlu Lisesi
Cumhuriyet Lisesi
Birlik Lisesi

Anadolu Liseleri :

Diyarbakır Anadolu Lisesi
Ziya Gökalp anadolu Lisesi
Nevzat Ayaz Anadolu Lisesi
Kayapınar Anadolu Lisesi

Anadolu Öğretmen Liseleri :

D
iyarbakır İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi

Fen Liseleri :

D
iyarbakır Fen Lisesi




Diyarbakır Tarihi

eXTReMe Tracker
Diyarbakır tarihi Diyarbakır Diyarbakır Güzellikleri